11 Aralık 2018 Salı

SUÇ VE CEZA

Kitap en ünlü klasiklerden. Edebiyat ve düşünceyle ilgilenen hemen herkesin mutlaka okumuş olduğu bir yapıt. Benim ki çok kısa bir özet yorum.
***
FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ, asırlardır okunan
SUÇ VE CEZA romanını 1866'da yayınlamış.
Bugün hala okunuyor ve hala çok ilgi görüyor. Çünkü, adalet ihtiyacı hiç bitmiyor. İnsan var oldukça da bu ihtiyaç bitmeyecek. Dostoyevski'nin 60 yıllık (1821-1881) yaşamına bu kadar etkili eseri nasıl sığdırdığı da ayrı bir konu. 
***
Romanın başlıca mesajı:
Vicdan, en önemli ve etkili adalet mekanizmasıdır.
***
Roman kahramanı Raskolnikov yoksul bir hukuk öğrencisidir. Petersburg'da ağır yoksulluk yaşamakta ve öğrenimini sürdürmeye çabalamaktadır. Sonunda parasızlıktan bunalır ve bir cinayet işler. Eline geçen parayı da yoksul ve çaresizlere dağıtır.
Aynı kişi hem katil, hem de aziz.
***
Cinayet, entrika, iftira, aç gözlülük, yoksulluk, onur, asalet, bilgelik, deha, akıl oyunları ve inanç...
En temel gereksinimlerini bile karşılamaktan mahrum iken onurundan, kişiliğinden, vicdanından uzağa düşmemek...
Sefalet içinde iken muhteşem bir vicdanın ve merhametin heykelini dikmek...
***
Neyse ki Sonya'nın eşsiz çabalarıyla roman iyi bir finalle noktalanıyor. 
Ve kitapta inancın işlevi özenle vurgulanıyor.
***
Kim suçlu?
Toplum mu, Raskolnikov mu?
İşte bu sorunun yanıtı hep tartışılmaya devam edecek. 
İyilik yapmak için kötü yollar ve araçlar mübah mı?
Daha yüksek amaçlar için de olsa cinayet işlenebilir mi? Ne kadar iyi yürekli olursan ol, bu seni masum kılar mı?
***
To be or not to be!

21 Kasım 2018 Çarşamba

TARIK BUĞRA, KÜÇÜK AĞA

Her insan bir yolcu yeryüzünde ve bu dünyadan yalnızca geçiyoruz. İşte bu geçişi anlamlandırabilenler, bu yolculukta fark oluşturabilenler insana ve insanlığa birşeyler katabiliyor. 
Bazen basite aldığımız, önemsemediğimiz konular ve kitaplar
yaşamın rotası hakkında çok önemli etkiler bırakabiliyor ya da anımsatmalar yapabiliyor. Yazgı... İnanılsın ya da inanılmasın ulusların da kişiler gibi yazgısı var. Bu yüzden romanlar birebir gerçekliklerin kendisi değil. Ancak "yaşanmışlıkların çok önemli ve değerli bir yansımasıdır" denebilir.

Ortaöğretim ve lise sıralarında herkesin okuması gereken bir kitap Küçük Ağa. Güzel bir söz vardı : "Geçmişini unutursan onu hep tekrar etmek zorunda kalırsın." Tarih ulusların hafızasıdır. Tarihi bilincin zihinlerde oluşması "birlikte yaşamak" ve "birlikte geleceğe yürümek" açısından terapi edici etkileri olacaktır. Bir ideoloji ve karakter inşa etmek değil; bir varoluşu ve yeniden dirilişi yeni kuşaklara iletmek açısından bu tür kitaplar önemli değerler içermektedir. 
Kitap Osmanlı, Arap coğrafyasının kaybedilişi, Kurtuluş Savaşı olaylarını anlattığı gibi; yürekliler, yüreksizler; umudu ayakta tutanlar ve umutsuzlar hakkında da önemli çözümlemeler sunmaktadır. 
***
Kitabın bir yerinde Gönülsüzlerin Haydar'ın (Doktor) anlattığı bir anekdot var. Arap coğrafyasında cephede bir Arapla sohbet ederken Haydar Arapların Osmanlıya ihanet ettiğinden söz ediyor. Arabın verdiği yanıt oldukça düşündürücü: "Kızma ve anla Doktor! Osmanlıya bağlı olduğumuz zamanlarda Osmanlı hem güçlü hem de adaletli idi. Şimdi ise ne güç ne de adalet kaldı. Biz de kendimize yeni bir yol bulduk."
Arabın verdiği yanıt aslında insanlık tarihinin özeti. "Güç ve adalet" birlikte olmadığı zaman ulusların devamı büyük bir tehdit altına girmektedir. Toplumsal dengeler ve örüntüler bozulduğu için de arkasından yıkım gelmektedir.
***
Kitabın bir yerinde geçen "Kemiğe hasret itler uluyor" cümlesi de kitapların anlatamadığı, anlatamayacağı toplumsal ve psikolojik pratikleri anlatıyor. 
***
Bizde her il, her ilçe ve belki de her kasaba hatta köy filmlere ve romanlara konu olacak tarihi olaylar barındırıyor. Ne yazık ki, bunların yaşama geçmesi konusunda ortak bir kültür ve birikim yok. Mesela Küçük Ağa'da anlatılan Akşehir, çoğu kimsenin bilmediği, tanımadığı bir Akşehir. Yalnızca Nasrettin Hoca ile bildiğimiz Akşehir, bizim bildiğimiz Akşehir değilmiş oysa. Kurtuluş Savaşı'ndaki en önemli merkezlerden ve direniş noktalarından birisi olan Akşehir'i yeterince tanıtan çalışmaların yapılması gerekiyor. Kuvay-ı Milliye'nin en önemli merkezlerinden birisi olan Akşehir aynı zamanda çok kültürlü bir toplumsal yapıyı da yansıtıyor. O dönemdeki Rum ve Ermeni nüfus ve bunların içindeki vatanseverler ile düşman saflarında olanlar çok güzel anlatılmış. 
Tarık Buğra Küçük Ağa'da Kurtuluş Savaşı'nı Akşehir ve Konya merkezli olarak anlatıyor. Ankara, Eskişehir, Kütahya savaşın son dönemlerinde en önemli çatışmaların, hezimetlerin ve zaferlerin yaşandığı kentler. 
Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri ve siyasi dehasına teslim olan Anadolu'nun zaferi harika bir duygusallık ve bilinçle sunulmuş. Ve Küçük Ağa'nın (İstanbullu Hoca) hayran bırakan vatanseverliği ve yararlılığı. 
***
İnsanın öyküsü değişmiyor. İhanet, vatanseverlik, kıskançlık, gurur, zafer, hezimet hep birlikte var oluyor. 
Aslında her yaşta yeniden okunması gereken bir kitap bu. Tarihi unutarak köksüzlük sürecine girmemek için okumak gerek.