19 Ekim 2019 Cumartesi

Ginko Bloba, Goethe ve Yaşama Dair

Almanya'da bulunduğum sırada büyük Alman şairi Goethe'nin evinin bulunduğu Weimar'ı ziyaret etmiştim. Weimar ziyareti sonrası şiirimsi bir şeyler de yazmıştım, "Ben de dolaştım kralların, şairlerin, filozofların gezdiği bu bahçelerde..." gibisinden...

Weimar'dan aklımda kalanlardan bazılarını paylaşmak istiyorum. Schiller gibi önemli bir ismin de kenti Weimar; aynı zamanda Almanya'nın ilk ve başarısız Anayasası'nın (Weimar Anayasası, 1918) yazıldığı kent. Başarısız, çünkü Almanya'nın çöküşünü ve İkinci Dünya Savaşı afetini hazırlayan en önemli faktörlerin başında sayılıyor bu anayasa...
Neyse konumuz bu değil elbette...

Goethe bütün dünyanın bildiği ve hayran olduğu büyük Alman şairi. 1749-1832 yılları arasında yaşayan şair, dünya edebiyatında büyük bir iz bırakmıştır. 
Her büyük insanın eserleri ile gerçek yaşamı arasında önemli uyuşmazlıklar olabilmiştir. Goethe her doğumda ve ölümde muhakkak seyahate çıkarmış. Bir anlamda yaşamın sıkıntılarından uzaklaşmayı seçmiş hep. Buna bencillik denebilir mi?
Evet!... Ancak, insanlık tarihinde kaç insan böylesine izler bırakabilir ki? Sanıyorum şairlerin ve filozofların bu tür insani zaaflarını görmezden gelmek daha doğru.

Etkileyici, mistik bir ortam... Büyük, ferah ve geniş bir yeşil alanın içerisinde, dev ağaçların gölgesinde Goethe'nin evi... Masası, kalemleri, eşyaları olduğu gibi bu müze evde duruyor. O seyahatte Goethe'nin 65 yaşında unutulmaz aşk şiirleri yazdığını, bunlardan birisinin de Ginko Bloba ağacıyla ilgili olduğu anlatıldı. Ağaç uzak doğudan getirilmiş, Avrupa kıtasına yabancı. O ağaç hala Goethe'nin evinin olduğu mekânda varlığını sürdürüyor. Oldukça etkilenmiştim. Mevlana'nın "yer ve gök" metaforu gibi, insanın ötekiyle "tamamlanma yolculuğu"nu Goethe, Ginko Bloba ağacıyla anlatıyor. Yaprak ikiye ayrılmış gibidir, ancak herkes onu "bir" bilir. Sevgi, ikiliği bir yapar.

Şair, Ginko Bloba şiirinde sevdiği Marienne'ye şöyle sesleniyor:

"Doğudan bahçeme gelen emanet 

Şu ağacın yaprağı,
Hoş, gizemli bir mesaj verir, 
Bileni işte böyle sevindirir.
Canlı bir varlık mıdır bu?
İçten kendi kendini bölmüş.
Yoksa onlar iki ayrı güzellik midir,
Ki insan onları bir olarak bilir?
Böyle sorulara cevap vermek için,
Galiba doğru anlamı buldum:
Hissetmiyor musun şiirlerimde, 
Tek ve çift olduğumu benim?"

Mevlana da, "yer ve gök" metaforuyla insanın ötekiyle tamamlandığını anlatıyor ki, Erich Fromm Sevme Sanatı isimli kitabında bu anlatıma özel bir yer veriyor. "Hayat aşktır. Hayatın hayatı ise ruhtur" diyor Goethe. 



Hem Mevlana, hem de Goethe'nin varlığının anlamını sevgiyle izah etmeleri üzerinde düşünmek gerekir. Nefret ve düşmanlık insanlığı yok ediyor, yaşamı anlamsızlaştırıyor ve çoraklaştırıyor. 


Kıtalar dolaşan cehalet, hırs, bencillik, vicdansızlık, hukuksuzluk insanın yolculuğunun özünü unutturuyor ve insanı adeta çöpe dönüştürüyor. 

"Yaşadı ve öldü gitti" sıradanlığı yaşamı yaşanmaz hale getiriyor. İnsanın saflaşması, kötülüklerinden arınması gereken bu yaşam yolculuğunda ne Goethe'ye ne de Mevlana'ya yer var...
Sadece iki yüzlü konuşmaları süslemek ve sosyal medyada onların diliyle geçinmek için var olan birkaç isimden yalnızca ikisi Mevlana ve Goethe...

Ve insan aldandı...
Ne büyük bir cehalet zehirlenmesidir yaşanan...
Bugünün dünyasında sevgi, empati, hakkaniyet, anlama ve anlamlandırma çabalarına yer yok...
Yalnızca hırsların tatmini için dünyayı yakanlar var...
Miktar ideolojisinin kurbanı milyarlarca insan...
Herkes "en çoğa" sahip olmak istiyor.
Kim ölmüş, kim kalmış kimin umurunda...
Sonuçta "kalan sağlar" dünyanın çarkını döndürüyor rahatlıkla...

İyi ki, iyiye ve iyiliğe olan umut hep var oldu ve insan var oldukça da var olacak...
İyi ki, insanlığın kandilleri olan bilge insanlar, sanatçılar, şairler, filozoflar, düşünen insanlar var olmuş tarih boyunca...

Yoksa, Cemil Meriç'in deyimiyle "göğüslerinde bir kalp çarpmayan" bunca ceset, dünyanın sonunu çoktan getirirdi...

Mevlana'yla son verelim:

Evet Ahmet benim, ama dünkü Ahmet değil
Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım.
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
Mevlana