Dücane Cündioğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dücane Cündioğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Nisan 2019 Pazar

Cenab-ı Aşk

Dücane Cündioğlu'nun Cenab-ı Aşk kitabı, insanın varlık
serüvenine ayna tutuyor. 
Biraz farklı sözcüklerle...
Yaşamın zorluklarına karşı hangi zihinsel donanım bizi biz yapabilir, koruyabilir, yaşam yolculuğumuzu esenlikle tamamlamamızı sağlayabilir? 
Aşk? 
İnsana mı, Allah'a mı?
Aşk insanı mı (mecazi aşk), Allahı mı (ilahi aşk) anlatıyor?

***
Kendini arayan insan!
Amacını arayan insan!
Aramayı arayan insan!
Aramadan gafil olan insan!
Ne olduğunu, neye yaradığını, niçin yaşadığını düşünmekten aciz insan!
***
Kitap'tan devam edelim:
- "Izdırap olmadan hiç aşk olur mu?" Nurettin Topçu'nun "Izdırabın Allaha yolu" diye bir kısa makalesi vardı. Varlığın çilesini çekmeden yolu bulamazsın. "Düşünüyorum o halde varım" felsefesi, "Varım, o halde bir amaç için" anlamını taşımıyor mu?
- "Öyle ya, aşk almadan vermenin, verdikçe yücelmenin, yaşamak için vermeyi ibadet bilmenin adı değil mi?" Neyi vermek? Benliğini, varlığını, varidatını... Çünkü, hiçbir şeye sahip olmadan geldin ve yaşam yolculuğuna başladın. Giderken de yalnızca karşılık beklemeden verdiklerin, özverili yaşamın; yüzünü güldürebildiğin, yüreğini serinletebildiğin insanların bir dua gibi adını anmaya devam etmeleri seni yaşatacak ve madde olarak hiçbir şeyi beraberinde götüremeyeceksin.
- "Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen." Bütün dünya sensin, bütün alem sensin. Her şey sende başlıyor ve sende bitiyor. Kendinin farkına var, kendi değerini bil.
- "Bir bilsen a güzelim, nice yüz suları döktüm ardından." Arayan, bulan, ızdırabın tadını alan yüz suları döker. Fakat, bilmesi gerekenin dışındakiler bilse ne olur, bilmese ne olur.
- Neyzen Tevfik diyor ki, " Şunu derkeyledim ancak ki, bârım kendi kendime." Izdırap, aramak ve aradığını bulamamak ızdırap ehlini bu noktaya getirir: Anladım ki, kendim kendime ağır bir yüküm... Dermanım derdimdir. Derman arayanların çoğunun vardığı liman: "Derdim bana derman imiş. Boşuna derman aramışım derdime..." 
Yunus Emre, "Bir gönüle gir, has cevher ondadır, sanma ummandadır" diyor... Gönüllerimiz ve gönüller...


***
Kader, yazgı... Üzerinde en çok konuşulan tartışılan kavramlar... Kimileri için isyan sebebi, kimileri içinse tevekkül ve teslimiyet...
Ancak, sanırım şu sözcükler (Dücane Cündioğlu'nun ifadeleriyle) konuyu çok esaslı anlatıyor. En azından bana göre... Elbette herkesin farklı pencerelerden baktığını biliyorum ve çok da doğal karşılıyorum. 
İşte, yazgıya dair o ifadeler:
"Olan, olmalıydı!
Olacak olan, olur!"

Böyle düşünülmediğinde "keşkeler, eğerler, ahlar" insanın ömrünü kısaltır; hem kendisinin hem de çevresinin yaşamını Cehenneme çevirir. Ne geçmiş için ah etmenin bir anlamı var, ne de gelecekle ilgili kaygıların... Çünkü, bir irademiz var ancak "olan oluyor" ve "olacak olan da değişmiyor..."

Tasavvuf felsefesinde (Yesevi, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli) bunun adı teslimiyet, bunun adı tevekkül...

Cündioğlu şöyle bir metaforla konuyu anlatıyor: Gencin birisi bir yaşlıya soruyor "Nasılsın amca iyi misin?" "Ne yapalım evladım, emaneti dolaştırıyoruz işte..." Can emaneti her tende, her bedende dolaşıyor. Ne zaman beden hapishanesini terk edeceğini ise, emaneti taşıyanlar bilmiyor... 

*** 
"Kein Ersatz, deine Droge bist du!"
Başka hiçbir şey arama, senin ilacın yine sensin. Cevabını aradığın soruların cevapları sendedir...
"Kendine kendinde bir yer açmalısın..." Öyle ya, aklımızı, kalbimizi ve ruhumuzu işgal eden insanlar, kavramlar, olaylardan kendimize  bir yer bulabiliyor muyuz? Kendimizi dinleyebiliyor muyuz? 
Herbert Marcuse'un o sözü: "20. yüzyıl insanı yaşamıyor, yaşamı yalnızca izliyor..." Sanırım, "kendine kendinde yer açmayanlar" var oldukça bu yakıcı değerlendirmeler her devir insanı için geçerlidir...

***
- "Özleyebilmek için kişinin bir özü olması yetmiyor, bu özü fark etmesi de gerekiyor."
- "Niçin kendinizle ve biraz da kendiniz hakkında konuşmayı denemiyorsunuz?"
- "Ayrılık, hasret, acı, aşk= Kişinin kendisiyle tanışması..."
-"Aşk, ızdırabın meyvesi ve ödülü..."

***
Teknolojik zehirlenme, "insanlığı, düşünceyi, düşünmeyi, 'insanın kendisiyle tanışmasını', insanın erdemlerini ve insancıllığı" öldürüyor...
Ve insan yalnızca kendi yaşamını izleyen bir varlığa dönüşüyor. 
Cenab-ı Aşk kitabı düşünenlere farklı bir pencere açabilir.
Bu bir olasılık...
Her olasılık, bir umuttur...
Değerlendirmek birşey kaybettirmez...

25 Ekim 2017 Çarşamba

Kitaplardaki İnsanlar ve Kader

Hadi biraz arabesk bir yazı olsun, uzun bir ayrılıktan sonraki ilk yazım...

İlk olarak; 
"Bulutları severmişim meğer" diyor ya Nazım Hikmet, bulutların farkında olmayanların çok da anlayamayacakları ağır mı ağır birşey söylüyor. Mavi gökyüzünün, bereketli yeryüzünün, yağmurun ve bulutların "rutin işleyişleri" ve "sıradanlığı" insanlar için eşsiz bir armağan...
İkinci olarak;
Cemil Meriç'in "tanıdığım bütün iyi insanlar kitaplardaydı" sözünü nasıl anlatsam?
Neyse ki, yeterince iyi insan da tanıdım kitapların dışında, yürek ülkemde bronz heykelleri olan.
Çok tekrarladığım o sosyal medya sözü her geçen gün kendini "mutlak bir hakikat" gibi zihin haritama kazıyor: Dünyanın nüfusu arttıkça insan sayısı azalıyor...
Üçüncü olarak;
Elimde bir kitap... Hiç ilgilenmediğim bir isimden, bir arkadaşım önermese belki de görsem dönüp bakmayacağım bir kitap... O kadar sarsıcı bir kent sosyolojisi ki... Ne sosyolojisi? Aslında psikolojisi, trajedisi, bölünmüşlüğü, cinneti... Paramparça zihinlerin, yüreklerin ve hatta bedenlerin hikayesi:
Tarık Tufan: Beni Onlara Verme
Kitap yer yer kaba bir dille yazılmış ama mekanikleşen yaşamımızın görünmeyen yüzünün fotoğrafları çok sarsıcı olarak sergilenmiş.... 
Bu kitapta mesela, "acıların röntgeni çekilmez, kan tahlillerinde görünmez acılar" gibi bir cümleyi çok sevdim.
Son olarak;
Oğuz Atay'ın Bir Bilim Adamının Romanı ve Amin Maalouf'un ÇİVİSİ ÇIKMIŞ DÜNYA adlı kitapları ilk yazacaklarım arasındaydı.,
Kısmetse onları da yazacağım...
Bu belki bir ilk deneme ve iletişim olanağı...


***
Şöyle bitsin bu yazı: Kaderin üstünde bir kader vardır...