23 Ekim 2018 Salı

DEMOKRASİ YOLUNDA

"Demokrasi aslında demopedidir, yani halkın eğitimidir" diyordu Cemil Meriç.  Ali Fuat Başgil'in Demokrasi Yolunda isimli kitabının özeti de bu cümlede yatıyor. 
(Ali Fuat Başgil, Demokrasi Yolunda, Yağmur Yayınevi, 1961)


Başgil'in Türk akademi tarihinde seçkin bir yeri vardır. 27 Mayıs sonrası akademiden uzaklaştırılan diğer 147 değerli bilim insanı gibi. Belki daha fazlası. Başgil 27 Mayıs darbecilerine karşı onurlu bir duruş sergilemiş, esaslı bir demokrasi mücadelesi vermiştir. Sonuçta kaybetse de, sözde kazananlar kadar kaybetmemiş, onuruyla tarihte yerini almıştır. 

***
Demokrasi Yolunda isimli çalışmasından bazı kısımlar aktaracağım. Ancak, siyaset bilimine ve demokrasi kuramlarına ilgi duyanların okuması gereken bir kitap. İlk baskının ne zaman olduğunu bilmiyorum. Ben 1961 baskısını okuma fırsatı buldum. 
Kitaptan bazı alıntılarla sizleri baş başa bırakıyorum:

* Önce hakkı ve hakikati bil ki, hak ve hakikat ehlinin kimler olduğunu bilesin. 

* Demokrasi her şeyden önce bir gönül işi ve toplumsal terbiye meselesidir. Demokrasi terbiyesinin ahlaki formülü şudur (s. 6):
İyiliği ve adaleti sevecek, kötülükten ve zulümden nefret edeceksin. Yalnız nefret edip durmayacaksın, hem de onunla mücadele edeceksin; gücün yetiyorsa elin kolunla; değilsen sözlerinle ve yazılarınla; buna da gücün yetmiyorsa kötülük ve zulüm yapanlardan yüz çevirip onlara selam vermemek ve merhaba dememek suretiyle mücadele edeceksin....

* Hükümetin görevi, fitne ve fesadı (bozgunculuğu, kargaşayı) önlemek, anlaşmazlıkları ve çatışmaları halletmek suretiyle adalet ve hakkaniyeti hakim kılmaktır (s. 7).
* İktidara serbest ve güvenilir seçimlerle geliş, bir hükümetin demokratik olması için ilk şarttır, fakat son şart değildir. Demokratik bir hükümet, iktidarı hukuk prensipleri ve insan hakları üzerinden kullanır. Bu prensip ve hakların başında ise, vatandaşların hürriyet ve müsavat (eşitlik) hakları gelir. Bunlar da devletin anayasasında gösterilir (s. 14).

Kitap ağırlık olarak "hürriyet mefhumu" (özgürlük kavramı) ve demokrasi üzerinde durmakta, demokrasinin kökenlerini ortaya koymaktadır. İsonomia, isegoria, oligarşi, mutlakiyet gibi kavramları da irdeleyen kitap, dönemine göre hayli ileri düşünceleri içermektedir.

İlgilenenler kitabı edinebilirler. İnternette hala baskısı yapılıyor gözüküyor.

Son bir cümle:
İnsan yaşamak, hayattan kam (lezzet) almak hırsına ve bu hırsın yarattığı kin, intikam, iki yüzlülük, kıskançlık ve tembellik gibi hastalıklara sahiptir (s. 17).

16 Ekim 2018 Salı

GORİOT BABA

HONORE DE BALZAC, Goriot Baba


Goriot Baba'nın yasadıkları, herkesi etkileyecek düzeyde ve herkesin yaşayabileceği bireysel ve toplumsal gerçekliklerdir. Paris'te 
yaşanan olaylar, aslında evrensel niteliktedir. Herkes her an benzeri olayları yaşamaktadır. Özveri,  karşılıksız sevgi. Karşılığında vefasızlık, nankörlük, mankurtlaşma. Aslında bilinen ve hep tekrarlanan "insan hikâyesi."
Kitaptan birkaç alıntı:
“Şiirsiz bir yoksulluk egemendir burada; çirkef değil, lekelerle, paçavralarla değil saçak saçak çürüklerle oluşmuş lif lif bir yoksulluk.”
“Dünya rezil ve kötü” dedi. “Başınıza bir dert gelmeye görsün, her zaman elindeki hançeri yüreğinize saplayıp büken, üstelik sizi hançerin sapına hayran bırakmaya çabalayan bir dostunuz bulunur.  İğnelemeler, imalar gırla gider.”
“Dünya kitabını çok iyi okumuştum fakat yine de bilmediğim sayfalar kalmıştı. Şimdi hepsini biliyorum. Acımadan vurun! Sizden korkarlar o zaman.”

“Hayırsız evlatlarım! Ah zengin olsaydım, servetimi çoğaltsaydım, hepsini onlara harcamamış olsaydım şimdi ölürken yanımda olurlardı, yanaklarımı okşarlardı. Bir konakta otururdum, güzel odalarım, uşaklarım olurdu. Dünyanın hiç tadı yok! Ben bunu gördüm. Halbuki “gözlerini çıkar bize ver" deselerdi yine verirdim. Onlar param olduğu zaman çevremde dört dönüyorlardı, evlerinin kapısını ardına kadar açıyorlardı. Sonra benimle görüşmeyi bile kestiler, çünkü param bitti. Babaları olduğumu gizlediler, bütün dertleri şan ve şöhret alemlerinde görünür olmaktı. Onlara yaşamımı verdim. Şimdi ölürken bana bugün bir saatlerini bile ayıramıyorlar. Fakat bu günahın büyüklüğünü bilmiyorlar. Göklerde bir Tanrı var, biz istemesek bile öcümüzü alır o. Bir ben suçluyum. Fakat sevgi ve özveriden dolayı suçluyum.”

Çarpık yaşamların çarptığı iyi yürekli bir insanın/babanın öyküsü. Bir zamanların Paris'inde bunlar yaşanırken, şimdi her yerde aynı hikayeler, aynı dramlar her gün uzak yakın çevremizde kendini gösteriyor. Çünkü, insanın öyküsü bütün coğrafyalarda aynı. Biraz fazla, biraz eksik.

5 Ekim 2018 Cuma

Gençliğim Eyvah (Tarık Buğra)

Tarık Buğra'nın bu isimde bir romanı çok da bilinmiyor. En azından ben öyle sanıyorum. Okuyunca çok ilginç buldum. Sürükleyici ve heyecan verici bir kurgu.
Romanda "İhtiyar ve Delikanlı" karşılaştırması var. Kötülükle iyiliğin kavgası.
Alışılmadık ve ilginç ifadeler ve kavramsallaştırmalar kullanılmış kitapta. 1979'da basılan bir
roman için hayli şaşırtıcı... 1979 yılı için hayli iddialı denebilecek konular işlenmiş.

***
Kitaptan bazı ifadeler:

* "Sersemlikleri Koruma, Geliştirme ve Yayma Vakfı" (İhtiyar toplumu sersemlerden oluşan bir yığın olarak görüyor.)
* "Gururun en tiksindiği şeydir pişmanlık."
* Bu bir "dahiyane namussuzluk"tu delikanlıya göre.
* İhtiyar, "Karanlık çağlardan kalma bir büyücü" mü?
* "Deha -mutlak sıfır gibi- mutlak bencilliktir."
* İnsanlar genellikle "dik sürüngenler"dir.
* "En mendebur yaratıkta bile bir yaşama hırsı vardır."
* "Solucanlar gibi dik sürüngenler de hayatta kalmak için çaba gösterirler."

***
Bir yanda ihtiyar, diğer yanda Raşit ve Güliz...
Bir tarafta mendeburluk, diğer tarafta birbirine bağlanan kalpler...
Umulmadık bir son. Toplumsal alt üst oluşlar, kaos.
İhtiyarın planlarının kusursuzluğu. Ama her planın mutlaka bir kusuru olur öyle değil mi?
Hüzünlü bir son.
İnsanları eşyalaştıran, hiçleştiren bir otomatın romanı: Gençliğim Eyvah!